Siyaset bilimi ile fen bilimlerinin belki de tek ortak noktası ‘Heisenberg belirsizlik ilkesidir. 1927’de Alman fizikçi Werner Heisenberg, bir cismin belirli bir andaki konumu ile momentumunun aynı anda ve kesin olarak ölçülmesinin teorik olarak imkânsız olduğunu öne sürmüştür. Siyasette bazen toplumun hangi akımın etkisi altında olduğunu bilebilirsiniz ancak ne hızda bir değişim olacağını kestiremezsiniz. Bazen de hızlı bir değişim olacağını bilirsiniz fakat bu değişimin ne yönde olacağı hakkında fikriniz yoktur. Küresel siyasi dengelerden bahsedecek olursak, dünya hızlı bir şekilde değişim geçiriyor, bunu kesin olarak söyleyebiliriz. Nasıl nitelikte, hangi şartlar altında yeni bir dünya düzeni inşa edilecek işte bunu kestirmek çok mümkün değil.
Davos’ta değişim
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) kurucusu ve 53 yıldır başkanı olarak görev yapan Klaus Schwab’ın icracı başkan olmayı bırakacağı açıklandı. Davos’ta gerçekleştirilen toplantılar dünya ekonomisini yönlendirmekte önemli rol oynuyordu ancak son yıllarda ağır eleştirilere de maruz kalıyordu. Kapitalist Batı’nın zenginlerinin dünyanın daha az avantajlı kesimlerine tahakkümlerini devam ettirme aracı olarak görülmeye başlanan WEF, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik alanlarında sınıfta kalmıştı. Schwab’ın yerine kimin geleceği ve bundan sonra WEF’in nasıl bir yapıda devam edeceği belirsiz.
Mandela’nın partisi iktidarı kaybediyor
Güney Afrika geçtiğimiz hafta sandığa gitti. Nelson Mandela’nın partisi Afrika Ulusal Kongresi (ANC), 30 sene sonra çoğunluğunu yitirdi ve tek başına iktidar olma şansı yok. ‘Apartheid’ sonrası ilk defa böyle bir durum tezahür ediyor. 1994 yılındaki seçimleri, ırkçı rejime karşı mücadele eden ANC kazanmış, 1999, 2004, 2009 ve 2014 seçimlerinin hepsinde tek başına iktidarını sürdürmüştü. Fakat iktidarın koltuğunun sallandığının sinyalleri 2019 seçimlerinde görülmüş, ANC ilk defa yüzde 60 oy oranının altına düşmüştü. Güney Afrika Cumhuriyeti, eşitsizliğin en fazla olduğu ülkelerden biri ve yolsuzluk iddialarıyla yıllardır çalkalanıyor. Halkın artık yeni bir paradigma arayışında olduğu seçim sonuçlarından anlaşılıyor. Yeni hükümet nasıl şekillenecek belirsiz ancak Güney Afrika’da bir dönemin sona erdiğini söylemek mümkün.
Sabıkalı başkan: Trump
ABD tarihinde ilk defa bir eski başkan kriminal olarak suçlu bulundu. New York eyaletinde süregelen ‘sus payı’ davasında jüri, eski başkan ve 2024 seçimlerinde yeniden başkan adayı Donald Trump’ın, hakkında yöneltilen 34 ayrı suçlamanın tamamında suçlu olduğuna karar verdi. Jürinin kararı büyük sansasyon yarattı; Trump karardan sonra yaptığı açıklamalarda çok sert ifadelerde bulundu ve masum olduğu iddiasını yeniden kuvvetle dile getirdi.
Amerikan adalet sistemi bize ve kıta Avrupa’sına göre farklı ilerliyor. Hiçbir hukuk bilgisi olması aranmayan kişiler arasından jüri seçiliyor ve bu bir grup insan vicdanen ve hâkimin hukuki yönlendirmelerine göre sadece suçlu ya da suçsuz kararı veriyor. Mahkumiyetin nasıl olacağına daha sonra hâkim karar veriyor. Trump’ın cezaevine girme ihtimali bulunsa da bu epey düşük bir ihtimal zira en hafif suç kategorisinden (E sınıfı ‘felony’) ceza alacak ve geçmişte sabıka kaydı yok. Ancak hüküm giymiş bir suçlunun başkan olabilme ihtimali pek çok belirsizliği beraberinde getiriyor. Anayasaya göre bir engel bulunmamakla beraber eğer Trump hapis cezası alırsa bunun nasıl infaz edileceği büyük bir soru işareti.
Dünya kabuk değiştiriyor; değişim rüzgarları giderek sertleşiyor. Siyasetçiler bu rüzgârı arkasına almak ister. Dikkat ederseniz İngiltere’de ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin parolası ‘Change’ yani değişim. Benzer şekilde 2008’de Obama’nın seçim sloganı da buydu. İşçi Partisi lideri Starmer, İngiliz halkının aşırı sağ ve sol’dan uzak durmak istediğini iddia etti ama değişimden yana olduğunu da ekledi. Küresel kamuoyu da aslında benzer şekilde halinden memnun değil fakat yarının dünden daha kötü olmaması için temkinli.